Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeleye Sosyolojik Bakış
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) online seminerlerinde bugün “25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü” kapsamında İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İpek Beyza Altıparmak tarafından "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeleye Sosyolojik Bakış" konulu seminer gerçekleştirildi.
25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı siyasal özgürlük mücadelesi veren üç kızkardeşin öldürülmesi olayından yıllar sonra 1981 yılında Latin Amerikalı ve Karayipli kadın gruplarının bu günü “kadına yönelik şiddete hayır günü” olarak kabul ettiğini aktaran Altıparmak, konunun uluslararası alanda kendine yer bularak günümüze kadar geldiğini ifade etti. Kadına yönelik şiddeti incelerken şiddetin tarihini ele almanın kaçınılmaz olduğunu belirten Altıparmak, “Şiddet insanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış ve hayatımıza girmiş olan sosyal bir sorundur. Kadına yönelik şiddeti incelerken de pek çok farklı değişkeni ele alıyoruz. Özellikle yaş, ekonomik durum, eğitim seviyesi gibi sosyo-demografik özellikler açısından incelendiğinde riskli grupların saptanması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde mücadeleye nereden başlanması gerektiğine ilişkin ipuçlarına ulaşabilmek mümkün.” dedi. İnsanlık tarihinde yaşanan gelişmeler ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte dijital şiddet kavramının ortaya çıktığına değinen Altıparmak, “İlerleyen dönemlerde mücadeleyi köklü ve etkin bir şekilde devam ettirmezsek daha fazla modernleştiğimizi ve ilerlediğimizi düşünsek de şiddet de bizimle birlikte evrim geçirmeye devam edecek.” diye konuştu.
Şiddete dair yaklaşımlar içerisinde “Sosyal Öğrenme” kavramına dikkat çeken Altıparmak, “Bizler birey olarak şiddeti sosyalleşme süreci içerisinde taklit ederek, sosyal medyada görerek, aile ortamında, okul hayatında görerek vb. şekillerde farkında olmadan öğreniyoruz. Dolayısıyla yaşadığımız çevre bizim sosyal öğrenmeye maruz kaldığımız alan diyebiliriz. Ve sosyal öğrenme bizi önlem almamız gereken noktalarda uyarıyor. Televizyonda yayınlanan içerikler, siyasette konuşulan dil, aile içerisinde ebeveynlerin birbirine karşı tutumları, okulda akran zorbalığı gibi pek çok alanda birey şiddete tanık olabiliyor. Burada şiddeti uygulayan kişinin karşılaştığı tepki çok önemli. Eğer bir birey gösterdiği şiddet davranışı sonucunda baskı, ayıplanma, dışlanma ya da bir yaptırıma maruz kalmaz ise bunu olumlu bir pekiştireç olarak algılayabilir ve davranışı tekrarlamakta bir sakınca görmez. Dolayısıyla şiddete dair kaydedilen en önemli gelişme zihinsel dönüşüm olacaktır. Yaptırımlar ve şiddetin toplum tarafından dışlanması, normalleştirilmemesi ve reddedilmesi oldukça önemlidir.” diye konuştu.
Toplumsal cinsiyetçi yaklaşım, kadının eğitiminin önemsenmemesi, kadının iş hayatı içinde eşit koşullarda ilerleme sağlayamaması ve çeşitli roller nedeniyle özel alan ile özdeşleştirilmesinin şiddeti kabul ettiren kodlar olarak karşımıza çıktığını aktaran Altıparmak, “Okul öncesi dönemden başlayarak okullarda toplumsal cinsiyete yönelik eğitimlerin verilmesi, kadınların eğitim hayatına daha uzun süre devam etmesinin desteklenmesi çok önemli. Eşzamanlı olarak kadınların iş yaşamda daha aktif rol almalarının desteklenmesi yine ekonomik gelişme anlamında olumlu etkiler oluşturması açısında önemli ve gereklidir.” şeklinde konuştu.
İstanbul Sözleşmesi ile ilgili de bilgiler aktaran Altıparmak, “İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet alanında yasal bir çerçeve oluşturması ve uluslararası bağlayıcılığa sahip ilk düzenleme olması bakımından oldukça önemlidir. Kapsamı oldukça geniş olup fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet, zorla evlendirme, ısrarlı takip gibi pek çok farklı şiddet türlerini tanımlamakta ve bunlara ilişkin yaptırımlar getirmektedir. Sözleşme medeni durumuna bakılmaksızın tüm kadınların şiddetten korunmasını kapsamaktadır. Ayrıca sözleşme ile tüm kurum ve kuruluşların şiddetle mücadele kapsamında işbirliği yapması öngörülmektedir. Kolluk kuvvetlerinin bu alandaki müdahale alanı genişletilmekle birlikte sivil toplum kuruluşları da desteklenmektedir.
Şiddet İzleme ve Önleme Merkezleri hakkında bilgi aktarımında bulunan Altıparmak, “6284 Sayılı Kanun kapsamında Türkiye’de 81 ilde hizmet veren bu merkezlerde şiddete maruz kalan ya da barınma sıkıntısı yaşayan kadınlara ücretsiz destek verilmektedir. Ayrıca bu merkezlere başvuran kadınlara maddi destek, psikososyal destek ya da şiddet olayı ile ilgili davası devam ediyorsa hukuki destek sağlanması, ücretsiz sağlık takibi gibi pek çok alanda destek verilmektedir. Pek çok kadın şiddete maruz kaldığında veya yardıma ihtiyacı olduğu durumlarda nereye başvurması hangi adımları izlemesi gerektiğini bilmiyor. Dolayısıyla bu merkezler hakkında bilincin artırılması gerekiyor.” dedi.
2018 yılı itibarı ile konukevlerine başvuran kadın sayısının yıl yıl arttığını ifade eden Altıparmak, bu durumun şiddet nedeniyle devlet sığınmasına ihtiyaç duyan kadın sayısının arttığını gösterdiğini ve buna bağlı olarak önlem ve tedbirlerin daha da artırılması gerektiğini ifade etti.
Kadınların yarıya yakınının yaşadığı şiddet olayını kimseyle paylaşamadığını aktaran Altıparmak, kadınların cesaretlendirilmesi ve doğru mekanizmalarla temasa geçebilmeleri için bilinçlendirilmelerinin gerektiğini söyledi.