Avrupalı Siyasetçilerin ‘Vazgeçilmezi’: İslamofobi
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fatma Sarıaslan, Fransa’daki gelişmeleri İslamofobi çerçevesinde değerlendirdi:
Fransa’da 16 Ekim’de bir ortaokulda görevli tarih öğretmeninin başının kesilerek öldürülmesinin ardından, ülkede İslam'a ve Müslümanlara yönelik tartışmaların bilinçli bir biçimde yeniden alevlendirildiği görülüyor. Öldürülmeden birkaç gün önce İslam peygamberi Hazreti Muhammed'e yönelik hakaret içerikli karikatür gösterdiği ve velilerin buna tepkide bulunduğu yönünde Fransız yetkililerce yapılan açıklamalar, esasında bu olay sonrasında Müslüman dernek ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskıların arttırılmasının meşrulaştırılmasına hizmet ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, öldürülen öğretmenin cenaze töreninde özgürlükleri savunmaya devam edeceklerini ifade ederek, söz konusu karikatürlerden vazgeçmeyeceklerini söyledi. Fransız polisi, ülke genelinde katile destek veren mesajlar yayımladıkları iddiasıyla Müslümanlara yönelik baskınlar başlattı ve son olarak Fransa İçişleri Bakanı, İslamofobi ile mücadele eden birçok dernek ve sivil toplum kuruluşunun ve bir caminin kapatılacağını duyurdu. Öldürülen öğretmeni anmak gerekçesiyle ülkenin bazı kentlerinde resmi binaların duvarlarına Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Hazreti Muhammed’e yönelik hakaret içerikli karikatürlerin yansıtılmasını ise Fransa yönetiminin kasıtlı İslamofobik tırmandırma siyasetinden ayrı görmek neredeyse imkânsız. Avrupa popülist iç siyasetinde etkin bir malzeme olarak değerlendirilip adeta araçsallaştırılan İslam karşıtlığı, elbette dış ilişkileri de etkiliyor. Son olarak yaşananlar bunun bir kanıtı. Fransız yönetiminin İslam ve Müslümanlara yönelik olumsuz söylem ve uygulamaları Türkiye’den ciddi bir tepki aldığında konu büyükelçinin geri çağrılması noktasında varabiliyor. Peki neden bu İslamofobik söylem sadece Fransa’da değil neredeyse tüm Avrupa siyasal yaşamında giderek bu denli kritik bir yer tutuyor?
Avrupa ülkelerinin çoğunda giderek güçlenen aşırı sağ partiler İslam karşıtlığını önemli bir siyasi manevra alanı olarak görüyor ve adeta İslam ve Müslüman karşıtlığından besleniyor. Bir anlamda günümüzde Avrupalı siyasetçiler İslamofobi’nin “ekmeğini yiyor”, İslamofobik tutumları sayesinde oy devşiriyor. Kim daha fazla İslam ve Müslüman karşıtı bir tavır sergilerse, o daha fazla iktidara yaklaşıyor, ya da koltuğunu sağlama alıyor. Özetle İslamofobi Avrupalı siyasetçilerin ‘vazgeçilmez meselesi’ olarak birincil konumunu maalesef sürdürüyor. Avrupa’da Müslüman nüfusunun giderek artması ve Müslümanların toplumda daha görünür hale gelmesi ile birlikte, İslam’ın “çağdaş” Avrupa değerleriyle bağdaşamayacağını düşünen çoğu Avrupalı, İslam’ı ve bu dine mensup olanları bir tehdit olarak algılıyor. Esasında gelinen noktada Avrupa’da sadece aşırı sağcı partiler değil, çoğu ana akım parti bile İslam’ın radikal, militan ve Avrupa değerleriyle uyuşmaz bir din olduğu, dolayısıyla da bu dine mensup olanların Avrupa toplumlarına entegre olamayacakları yönündeki kanaat üzerinden siyaset yapıyor. İronik olan şu ki, sadece İslam’a değil herhangi bir dine veya o dinin kutsallarına yönelik herhangi bir hakarete karşı, o dinin ve kutsalların korunması yönündeki beklentilerin belki de en yüksek olması gerektiği, evrensel değerlerin koruyucusu olduğunu iddia eden bir Avrupa kültürü, konu İslam ve Müslümanlar olunca birden yerle yeksan oluyor.