Covid-19’un Ekonomik ve Toplumsal Yansımaları (1/5)
Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi öğretim üyeleri Covid-19 salgınının ekonomi, toplum ve uluslararası ilişkiler üzerindeki etkinlerini değerlendirdi. Beş bölümden oluşan yazı dizisinin ilkinde BTÜ İTBF öğretim üyeleri salgının küresel ekonomi üzerindeki etkilerini ele alıyor.
Covid-19 Salgınının Ekonomik Etkileri
Bursa Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü öğretim üyesi Dr. Cevat Bilgin Covid-19 salgınının ülkelerin büyüme performansları üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Salgının başlangıç noktası Çin ekonomisinde iktisadi faaliyetlerin azalmasıyla büyüme beklentilerinin aşağıya çekildiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Cevat Bilgin, salgın etkisiyle Çin’de perakende satışların % 20,5, sanayi endeksinin ise % 13,5 düştüğünü dile getirdi. Çin ekonomik büyüme beklentilerinin salgın öncesindeki % 6’dan % 1,5-3 seviyelerine gerilediğine dikkat çeken Bilgin, “Bu rakamlar son kırk yılın en düşük rakamlarıdır. Özellikle 2020 yılının ilk çeyreğinde % 9’a varan küçülme beklenmekte. Bu Çin’in 1976’dan beri yaşayacağı ilk daralma olacak. Büyük bir emtia tüketicisi olan Çin’in büyümesindeki gerileme emtia ihracatçısı konumundaki gelişmekte olan ülkelerin ihracat gelirlerinde de azalmaya işaret etmektedir.” dedi.
Salgın nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin ihracat gelirlerinin düştüğünü, bu durumun para birimlerinde değer kayıplarını da beslediğini vurgulayan Dr. Cevat Bilgin; “Türk lirası 2020’de % 11,8 değer kaybederken, Endonezya, Meksika ve Brezilya paraları da sırasıyla % 15,4; 24,4 ve 24, 8 değer kaybetmiştir. Resesyon etkisiyle Nisan ayında küresel çapta petrol talebinin günlük 20 milyon varil düşeceği öngörülmektedir, bu da toplam talebin % 20’sinden fazlasına denk gelmektedir. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervlerinde de önemli kayıplar gözlenmektedir. Uluslararası Finans Kurumu (International Institute of Finance) verilerine göre Mart ayında, gelişen piyasalardan yaklaşık 83 milyar dolar çıkmıştır. Bu durum gelişmekte olan ülke dış borçlarının ödenebilmesi konusunda riskler doğurmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Salgının etkilerinin ABD ekonomisinde de büyümede büyük oranda gerileme ve özellikle 2020 yılının birinci ve ikinci çeyreklerinde negatif büyüme beklentileri oluşturduğunu ifade eden Bilgin sözlerine şöyle devam etti: “ABD’de özellikle ikinci çeyrekte büyük bir daralma ile % 30’lara varan küçülme ve toplamda bütün yıl içinse yüzde 6’lık bir daralma beklenmekte. Avrupa bölgesinde ise bu daralma oranının % 9’lara varacağı öngörülmekte. Ekonomik küçülme istihdamla ilgili sıkıntıları da gündeme getirmektedir. ABD ekonomisinde işsizlik oranlarının % 20’lere tırmanacağı, benzer sıkıntıların Avrupa ekonomilerini de etkileyeceği, uluslararası ticaretteki daralmaların da etkisiyle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde de büyüme oranlarında önemli düşüşler yaşanacağı beklenmektedir. Küresel büyümede yaklaşık % 2’lik daralma beklenirken Dünya Bankası’nın 8 Nisan’da yayınladığı ‘Europe and Central Asia Economic Update’ başlıklı raporunda 2020 yılı için beklenen büyüme oranları, Orta Avrupa için % -4,3; Doğu Avrupa için % -6,5; Orta Asya için % -4,3 olarak belirtilmiştir.”
Türkiye Ekonomisi ve Destek Paketleri
Dr. Öğr. Üyesi Cevat Bilgin Covid-19’un Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini de değerlendirdi: “Türkiye için % 0,5 büyüme oranı beklenmektedir. Ülkemizde salgın sürecinde olumsuz etkilenen temel sektörler havayolu, otel ve konaklama sektörleri iken emlak ve otomotiv sektörlerinde de mart ayı itibariyle negatif bir görünüm hakimdir. Uzaktan eğitim ve çalışma sektörlerinde ise yükselen bir ivme görülmektedir. Dünya Bankası’nın 8 Nisan tarihli raporunda küresel ticaretteki olumsuz tablo, sermaye çıkışı ve artan risk primi gibi unsurların olumsuz sonuçlarının görüleceği belirtilmektedir. İhracat ve turizm gelirlerinde azalma, kur istikrarında ise problemler beklenmektedir. Enflasyon, düşen enerji fiyatlarıyla olumlu etkilenirken kur baskısı ve parasal genişleme olumsuz baskı oluşturabilir. Dışa açık şirket ve bankalar uluslararası likidite problemlerinden olumsuz etkilenebilecekken, devletimizin aldığı tedbirler özel sektörde ağır sorunların çıkmasını engelleyecek likiditeyi sağlayacak gibi görünmektedir. Bu amaçla Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından 21 maddelik destek paketi açıklanmış, Merkez Bankası da likidite desteği teminatı vermiş ve banka zorunlu karşılık oranlarını da azaltmıştır. Bununla birlikte ilan edilen 2 milyar liralık gelir destek paketi de doğrudan zarar gören hane halklarına faydalı olacaktır.”
Yaşanan süreçte ekonomik daralma beklentilerinin yoğunluğu sonucunda liberal ekonomi anlayışlarının yerini giderek devletin ekonomideki rolünün arttığı bir anlayışa bıraktığına dikkat çeken Bilgin, sanayileşmiş ileri kapitalist ülkelerde kamu harcamalarını arttıran destek programlarının açıklandığını, FED’in 2 trilyon dolarlık fon desteği başta olmak üzere tüm gelişmiş bölgelerde merkez bankalarının piyasalara likidite sağlamakta olduğunu belirtti. Bir yandan bütçe açığı politikalarının diğer yandan etkin ve genişletici parasal politikaların, kamunun ekonomideki ağırlığının arttığını dile getiren Bilgin, gelecekte de bu yapıda bir ekonomik işleyişin devam edeceğinin öngörüldüğüne değindi.
Ekonomik birimlerin ve özellikle tüketicilerin salgın etkisiyle evlerine kapanmasının, azalan sosyalleşmenin gıda ve sağlık dışındaki birçok sektörde ciddi talep daralmasına yol açtığını vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Cevat Bilgin, tüketici güveninin sağlanamamasının da talepteki düşüşün bir süre daha devam edeceğini gösterdiğini ifade etti. Salgının bulaşma etkisinin azalması, tedavi ve aşı ile ilgili çalışmaların sonuç vermesi ile tüketici güveninin yeniden sağlanabileceğine değinen Bilgin; “Kamu otoritelerinin ekonomi politik önlemleri, iktisadi daralmayı besleyen talepteki daralmayı engellemeye çalışmak şeklindedir. Bu süreçte kazanç elde edemeyen vatandaşlarını finansal olarak destekleyerek sosyal amaçları yerine getirmek, üretici kesimde sağladığı desteklerle ülke ekonomisinin uzun dönemli üretme kapasitesini tahrip edecek gelişmeleri frenlemek eğilimindedir. Ancak, en iyi senaryolar dahi küresel çapta bir geri dönüşün 2020 yılı sonlarında gerçekleşebileceğini göstermektedir. Bu noktada ise sonbahar gibi yeni salgın dalgalarının ortaya çıkması, ya da bu yöndeki beklentiler tüketici açısından ‘kendini gerçekleştiren kehanetler’ etkisi yaratabilecektir. Yeni salgın dalgaları yönündeki beklentiler tüketme eğilimlerini uzun vadede geciktirme etkisini getirecektir. Talepteki geri dönüşün arzdakine oranla daha gecikmeli olacağı görülmektedir. Özellikle hizmet sektöründeki talebin canlanması için tüketici güveninin önemli oranda sağlanmış olması gerekmektedir.” ifadeleri ile görüşlerini dile getirdi.
Ekonomilerin Kaldığı Yere Dönmesi Uzun Zaman Alacak
Bursa Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, İşletme Bölümü öğretim üyesi Dr. Mevlüt Camgöz ise dünya tarihinin, insanoğlunun hayatta kalış serüveni olarak da okunabileceğine değinerek, savaşlar, kıtlıklar, mevsim değişiklikleri, doğa olayları ve hatta böcek istilalarının bile insanlık tarihinin seyri üzerinde önemli etkiler bıraktığını vurguladı. Camgöz, küresel ekonomiye ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Yüksek teknoloji seviyesine ulaştığımızı zannettiğimiz yeni dünyada insan, çıplak gözle göremediği, kendi başına canlı bile sayılmayan mikroskobik bir virüsle karşı karşıyadır. Süper güçlerden kabile devletlerine kadar bütün hükümetler bu virüs salgınına karşı tarihte örneği olmayan önlemler zinciri ortaya koydular. Bu önlemler dünya ekonomisi üzerinde yüzlerce kilometre hızda giden bir trenin imdat frenine basılmış gibi bir etki doğurdu. Milyonlarca kilo jullük kinetik enerji taşıyan bu tren tüm momentumunu kaybederek durma aşamasına geldi mevcut aşamada. Olup bitenleri ekonomi/finans literatüründe tam olarak ifade edecek bir kavramsallaştırma henüz yapılamadı. Sonuçları tam anlamıyla öngörebilmek bile şu aşamada mümkün görünmüyor. Duran üretim sebebiyle yaşanacak arz yönlü daralma, likidite bolluğunun yaratacağı enflasyonist baskı, işsizlik, iflaslar ve artan sağlık harcamaları söz konusu. Dünya eski dünya olur mu bilinmez ama ekonomilerin kaldığı yere dönmesi uzun zaman alacağa benziyor.”